ANASAYFA » SANAT VE » PSIKEART DERGISI 121484 » YARATICIDIR BAZEN MUTSUZLUK

YARATICIDIR BAZEN MUTSUZLUK

             
Yoğun, yapışkan bir yaz günü poliklinikte  elli hasta bakmış, bir şey yapamamış olmaktan , aynı  döngüyü tekrarlamaktan umutsuzluğa  sürükleniyordum. Beynim kazan olmuştu , yorgundum Kendimi klozet gibi hissediyordum. Son hasta içeri girdi. Otuzbeş  yaşlarında , başındaki eşarbı çene altından bağlanmış, renkli bir entari giymiş, güleç yüzlü , çakır gözleri pırıl pırıl  ufak tefek bir kadın. “Arkadaşım da girebilir mi” diye sordu çekingence. “Buyurun” dedim
 

Nerden başlayacağını bilemediğini söyledi mahçup bir ifadeyle. “Baştan anlat” dedi arkadaşı. “Doktor anlayacaktır” .
 
Arkadaşından yardım umar gibi baktı. Arkadaşı ben çıkayım en iyisi sen anlat diyerek odadan çıktı.
 
“Tek arkadaşım o , hatta buraya gelmemi o önerdi” dedi. Yutkundu. “Doktor hanım ben kocamdan ayrıldım yedi  yıl önce, üç  çocuğum var.” Durdu bana baktı. Başımı sallayıp gülümsedim.
 

“Adam hem içer hem döverdi hem de işgüç bilmezdi. Ayrılmak istedim ailem destek vermedi. Kocandır , katlanacaksın dedi. İyi de ne kocalığını ne babalığını gördüm , niye taşıyayım bu adamı. Karşı apartmanın merdivenlerini silmeye başladım ilkin. Biraz para biriktirip  bir göz oda tuttum. En küçük çocuğum bir  yaşındaydı. Sırtıma sarıp temizliğe giderdim. Ayrıldım kocadan , bir göz odada duruyordum  ama çocuklarımla huzurluydum. Başımı kaldırıp kimsenin gözüne bakmadım. Buralarda yalnız, boşanmış bir kadının işi zordur. Kimse destek olmaz bir de eksik arar, üstüne çullanmak için zaman kollar. Kadınlığımı unuttum zati, çalışıp çocukları büyütmekti tek derdim. “
 

Buraya kadar hikaye çok güzeldi. Güneydoğu’nun bu kasabasında üç çocuklu bir kadının kendi ayakları üzerinde durma mücadelesi beni heyecanlandırdı. Bir çok hasta , kocadan benzer sorunları dile getirip nasıl adam ederiz diye danışırken ,  ayrılmanın “a” sı bile akıllarından geçmezken, yahut başka bir seçenek düşünmezken , bu kadın yedi yıldır mücadele veriyordu. Off hep aynı hikaye deyip çaresizlik hissettiren ve bir türlü kendi başlarına yol bulamayan kadınlardan mutsuzluk hikayesi dinleyip, bir adım yol alamazken , bu kadın ne güzel şeyler söylüyordu. Çalışmanın değil de çaresizliğin , umutsuzluğun öyküsünü anlatanların bıraktığı yorgunluktu üzerimdeki.  Günün son hastası başka bir yol çizerek yorgunluğumu aldı. Rahat rahat dinledim O’nu , uzun uzun. O da anlattıkça anlattı. Önce çekingendi , onaylanmayacağı endişesi yaşıyordu , zira kendisini kimse onaylamamıştı , yalnız hissediyordu. Yargısız ve dinlemeye açık birini bulunca rahatladı ve ayrıntıları anlatmaya başladı. Bu hikayeden güzel bişey çıkacağını sanıyordum.
 

“Yedi yıl böyle yalnız başıma çalıştım , şimdi lokantada düzenli bir işim ve maaşım var. Gördüğünüz  arkadaşım dışında kimseyle doğru düzgün görüşmedim. Sonra onunla tanıştım.”
 
Aha!…hikaye şimdi başlıyordu…
 

“Benimle konuşmak için çok uğraştı, ilk defa onun gözüne baktım. Bir yandan suçlu hissediyordum kendimi bir yandan da ona bakmaktan, onu görmekten kendim alamıyordum. Sen annesin, çocuklarından başkasını düşünemezsin diyordum ,oysa onunla ilk defa kendimi güzel hissettim, ilk  defa kendimi kadın hissettim, ilk defa  aşık oldum.”
 

Yüzündeki kocaman gülümseme benim gülümsememle buluştu. Gözlerimin içine içine bakarak konuşuyordu artık. Aşkı anlatıyordu , çok mutlu olduğunu söylüyordu. Mutluluk bulaşıcıydı , poliklinik odasına yayıldı. Yorgunluğumu aldı. Hastane boşaldı nerdeyse, bizse konuşmaya devam ettik. Sırf mutsuz olunca değil mutlu olunca da psikiyatriste gelen varmış demek. Hala niye geldiğini anlamamıştım. Merakla öykünün devamını bekliyordum. Suçlu hissedecek birşey olmadığını, bu duyguların ne güzel olduğunu ona söyledikçe o da rahatça anlattı durdu. Onay bekliyordu ve onay almıştı. Onaylanmamın rahatlığı ile daha derinleşti konuşma.
 

“Mutlu olmaktan huzursuzluk duyulur mu doktor hanım?  Ben mutlu olduğum için huzursuz oldum. Mutlu olmak yasakmış gibi…”
 

Evet bu coğrafyada mutlu olmak yasaktı. “Çok gülme ağlarsın” diye büyütülen bir toplum , biraz sonra ağlayacağını düşünerek gülmeye doyamıyordu. Oysa boşverseydi biraz sonrayı …Acı ,mutsuzluk , huzursuzluk olacaktı zaten de o anın mutluluğuna huzuruna niye bırakamıyorduk kendimizi. Nasıl bir suçlulukla yaşatılıyorduk. Mutlu olmaktan nasıl korkuyorduk. Kem göz diyorduk, ardından ağlarsın diyorduk , mutluluğu yasaklıyorduk. Türkülere , halaylara, kilimlere acı dokuyorduk…Biz hak etmiyorduk değil mi mutlu olmayı?  Ancak acı çekebilirdik. Belki bazen biraz huzura izin vardı ;  o da mesela kadınsan analık üzerinden bir huzur olabilirdi. Katlanman gerekiyordu oluşagelen  çirkinliğe; değiştirmek tercihini kullandığında, bunun için mücadele ettiğinde yalnızlaştırılıyordun, suçlu hissediyordun.
 
“Sonra korkmaya başladım.”
 
Aşka korkunun gölgesi düştümü geceler gündüze kavuşmaz.
 
“Aşktan mutluydum , gizli saklı görüşüyordum. O da ayrılmıştı eşinden. Bir süre hapiste kalmıştı siyasi nedenlerden. Bir çocuğu vardı. Çocuğuyla nasıl ilgilendiğine baktım,iyi bir adam bu diye düşündüm , çocuğuna kol kanat geren iyi bir baba. Yazık benim çocuklarım babadan bu şefkati  görmemişlerdi. O benim çocuklarımla da ilgileniyordu. Sonra  evlenmek istedi benimle. İşte o zaman düştü korku içime. Kalbim aşkın heyecanıyla çarparken şimdi korkuyla çarpıyordu... Ya aynısı olursa , ben yedi yıldır uğraşmış didinmiştim bir başıma, güçlü durmaya çalışmıştım ama şimdi bir yanım sızlıyordu. Eskisi gibi ayakta duramazsam diye korkuyordum . Bu da öbür koca gibi olursa , aynı şeyleri nasıl göze alabilirdim. Kabul etmedim , daha doğrusu emin olmadığımı söyledim , küstü bana, konuşmadı. Duygularını anlatmıyordu bu da beni rahatsız ediyordu , küsüyordu çocuk gibi. Diyordu ki üzülünce, öfkelenince konuşmazmış. Ben ona derdimi anlatmaya çalıştım ama o anlamadı. Beni sevmiyorsun o zaman dedi. Oysa onu çok seviyordum ama korkuyordum işte.”
 

Her ilişki başkadır oysa, hepsinin  dinamiği farklıdır ; dedim O’na da. Üstelik daha önce bir başına çıkmışsın, şimdi niye yapmayasın dedim. Şimdi aşığım ama dedi. Kolum kanadım kırık.
 
Sonra….
 
“Sonra görüşmeye devam ettik , ya evlenelim ya ayrılalım dedi bana. İkisine de cevabım yoktu. Benim kararsızlığımla daha fazla  durmadı ve gitti. Şimdi çok mutsuzum…O’nun gitmesini istemiyorum ama kal da diyemiyorum , ben kendimi cesur bilirdim şimdi ne korkağım diyorum. Bir daha arayamıyorum da gurur yapıyorum zaar.”
 

Oysa böyle durumlarda ve aşkta taşınacak silah değildir gurur diyordu şair. Korkuydu , gururdu derken güzellikleri nasıl da yok ediyorduk. Sevgiye nasıl da bırakamıyorduk kendimizi.  İki yudum mutluluk zehir oluyordu sonrasını hesaba katınca. Hesaplar girince içine , beklentiler artınca nasıl da sis çöküyordu aşkın üstüne.
 
Size nasıl yardım edebilirim.
 
“Bilmiyorum . Şimdi ben ne yapmalıyım?” 
 

İşte en çok sorulan soru … Şimdi ben ne yapmalıyım…Kararı ben vermeyeyim ki sonucuna da ben katlanmayayım  yakarışı. En çok ilişki sorunlarıyla geliyor insanlar ve en çok  bu soruyu soruyorlar. Cevap bendeymiş gibi. Buraya kadar dayanıklılık örneği sergileyen , mücadeleci kadın da yine aynı soruyla geliyor. Mutluluğun şifresi başkasında değil ki.  Korku olacak ama korkuyla birlikte yapılacak ne yapılacaksa. Cesurlar hiç korkmayanlar mı , yo hayır korka korka  korktuğunu yapanlar. Mutluluk bir ömür değil ki , anların arasına sıkıştırılmış dilimler. Neyi ne için göze aldığın. Yahut mutsuzluk niye illa da kaçılacak birşey olsun? Yaratıcıdır bazen mutsuzluk… Örneğin kocasıyla sürdürdüğü hayatta mutsuzdu ve mutsuzluk  yeni yollar buldurdu kadına. Yedi  yıl çok mu mutlu geçmişti? Eskisi kadar mutsuz değildi belki . Hepsi bu. Mutluluk mutsuzluğun karşıtı değil ki. Bazen mutsuz da  olmazsın mutlu da olmazsın ,  sadece olursun. Mutsuzken çare ararsın. Mutluysan da o ana bırakırsın. Ama olmaz illa deşmeli , mutluluğu illa hırpalamalı. Ya sonra ……olursa….. kim bilir? O zaman hiç yaşamayalım, nasılsa sonrasında öleceğiz. Kuş ölümlüdür sen uçuşa bak. Bırak uçuşa kendini , kanatlarına değsin rüzgar , yüzüne değsin, doldursun içini…Orda dur biraz… sonra ?  ….sonrası iyilik güzellik….
 

Bizim kadar hayatını baltalayan canlı var mıdır acep? Bazen bilerek bazen bilmeyerek. Kurallardı, toplumun bakışıydı, gelecek güvenliğiydi derken kendimizi çevresi belirlenmiş , hem de bizim dışımızdakiler tarafından belirlenmiş gölete hapsedip duruyoruz. Derelere bırakamıyoruz...Oysa  ne güzeldir dere…bazen sessiz sessiz akar , bazen coşar , bazen berraklaşır bazen bulanır. Denize kavuşmaktır muradı lakin yolda kurumak da vardır…ya dere coşarsa! … ya su başka yana taşarsa!…ya ıslanırsam! … ya kirlenirsem!…ya düşersem!… düşeceksin dostum, korksan da düşmekten vazgeçmeyeceksin, düşeceksin ki bir daha kalkıp koşasın.
 

Bunların hepsini söyleyemedim tabi. Bu minvalde biraz cesaret verici konuştum. Sonra da durumun olumlu ve olumsuz yanlarını irdelemesini sağladım.  Kaybedeceği şeyler üzerine konuşturdum. Kendi bulacaktı elbet yolunu , kimse kimsenin aklıyla, duygusuyla yol bulamayacağına göre o da kendisi bulacaktı elbet. Poliklinikten çıkarken şükran doluydu. “Sevgime sahip çıkacağım dedi, yolumu çizeceğim “. Anladım ki gururu, korkuyu bir cebine koymuş, ağırlığını hissetse de gidecekti sevdiğinin elinden tutmaya. Ya da ben öyle umdum.
 

Sonra gelmedi bir daha… Aylar sonra çalıştığı lokantaya gittim  ve O’nu sordum. Dediler ki çocuklarını alıp gitti buradan . Niye , nasıl ? Kimse bilmiyordu . Gelmiş birgün işi bırakıyorum demiş ve kasabayı terk etmiş.  “Beni burada bırakmazlar ki O’nunla demişti. Eski kocam ailem rahat vermez.” O gördüğüm çakır gözler , kararlıydı  yanımdan ayrılırken. Gittiğine göre yalnız değildi diye umdum. Bu kasabadan bir kadının kendi rızasıyla ve çabasıyla gidebilmiş olmasından mutlu oldum.
 
**Psikeart Dergisi “mutluluk” sayısında yayınlanmıştır.